Türkçe
In English we use imperatives to :
The positive imperative is the same as the infinitive. The negative imperative is don't + infinitive.
Notes for use of imperatives :
In English an imperative sentence does not require a subject; the pronoun "you" is implied.
Imperative Example Sentences :
Positive Examples of Imperatives :
Negative Examples of Imperatives :
| Imperative example sentences | |
|---|---|
| Don't judge it, just enjoy the holiday, Diego! | Sorgulama, sadece tatilin tadını çıkar Diego! |
| Just give me a call 15 minutes before you arrive. | Varmadan 15 dakika önce beni araman yeterli. |
| https://www.youtube.com/watch?v=u7b_DDgvsgA | Linki görmek için buraya tıklayın! |
| Hi Diego, please don't unleash Bear for now. | Selam Diego, lütfen şimdilik Bear'ın tasmasını çıkarma. |
| Please don't get the half price ones. | Lütfen yarı fiyatlı olanları alma. |
| Let me ask the girls if they want something, too. | Kızlara sorayım onlar da bir şey istiyorlar mı. |
| Here is your f*cking tenner, spend it wisely! | Al kodumun onluğunu, akıllıca harca! |
| Okay, let's go! | Tamam, hadi gidelim! |
| Let me show you how to do it! | Sana nasıl yapıldığını göstereyim! |
| https://www.google.com/search?q=How+did+Pinocchio+realize+he+wasnt+a+real+boy | Linki görmek için buraya tıklayın! |
| Okay, that's fine, enjoy your breakfast then. | Tamam, güzel, iyi kahvaltılar sana o zaman. |
| It was very nice to see you, say hi to Flora. | Seni görmek güzeldi, Flora'ya selam söyle. |
| Alright, let me check that for you. | Pekala, sizin için kontrol edeyim. |
| Congratulations! Please come this way! | Tebrikler! Lütfen bu tarafa gelin! |
| Yeah, please just throw it in the bin. | Evet, lütfen hemen çöpe at. |
| I can hear you, don't hang up, Jen! | Ben seni duyabiliyorum, kapatma, Jen! |
| Yeah, let's give it a go and see what happens. | Tamam, hadi deneyelim ve ne olacak görelim. |
| Enjoy! Don't wake me up when you get home! | İyi eğlenceler! Eve gelince beni uyandırma! |
| Yes okay, let's go inside so I can show you the house. | Evet tamam, içeri gidelim de size evi göstereyim. |
| That's a good idea, let me get him then. | İyi fikir, gidip alayım onu o zaman. |
